Dün gece öylece yatıvermiş olmamdan dolayı telefonuma hiç bakmamıştım. Nerede olduğundan bile haberim yoktu. Haliyle, bir gün önce işe gitmek için sabahın altılı bir vaktine kurduğum telefon alarmı ikinci kez aynı saatte uyandırmaya teşebbüs etti beni.
Saat 6:33'tü.
Daha gözlerimi açar açmaz anladım neden bu saatte bu suretle uyandırıldığımı. Kalkıp bir kaç yudum su içtim ve sigaramı yakıp balkona çıktım. Şehrin bütün ışıkları vargüçleriyle aydınlatmaya çalışıyorlardı gecenin son anlarını. ve ne acıdır ki, milyonlarca sokak lambası hep bir ağzıdan "ışık!, ışık!" diye bağırsalar da, bulutlu gün güneşi kadar bile aydınlatamıyorlardı dünyayı. Üzgün olmalılar. Hatta belki kendi aralarından seçtikleri en yalnız ve kıdemli sokak lambaları gündüzleri elektirik idaresinde toplanıp konuşuyorlardır da bunları.
Neyse.
Mesele bu değil.
Şimdi güneşle sokak lambalarından girip olmadık yerlere çıkmanın lüzumu yok. Geceden hiç bir şey kalmadı geriye; gün bir güzel doğmuş durumda. Yatağım bile buz kesmiş olmalı şimdi. Balkondayım. Üşümeye de başladım içten dışa doğru. Yazdıklarım içime; şu rüzgarlı şarkı da sabah serinliğiyle bir olup dışıma vuruyor.
Mesele şu ki,
Mesele şu ki,
sabahın köründe veyahut gecenin bir vakti..
yalnız uyandığı her an zararda insan.
yalnız uyandığı her an zararda insan.
yalnız uyandığı her an zararda insan.
bir yürek, bir gülümseme, bir sarılma zararda.
Öğleden önce yedi yirmi altı,
Ekimin on dördüncü günü,
Ekimin on dördüncü günü,
Yerlerden Bornova,
Havalardan serin,
Günlerden pazar,
Yıllardan 2012.
Kim kalabalık?
YanıtlaSilKim yalnız?
Biraz karmaşık...